Şöyle bakmak lazım dünyaya, yaşadığımız hayata, esas
zenginlik, gönül zenginliğidir, vicdanlı yaşam terazisidir.
Doyumsuza ulaşmak, iç güzelliğin de aranmalıdır.
*
Cennetten çiçekler toplanmalıdır. Ama maddiyata bağlı
gözü dönmüştük, hep benim olsun haykırışları, yeteri ile
yetinmemek, bunu bir davranış olarak belirlemek,
seçmek, seçkilerimizin, en ideali gibi gelir bizlere.
*
Bir doyumsuzluk vardır, kararmış kalplerde. Toplum, öz
değerlerinden sapmış, yolunu kaybetmiş gibidir kalpler.
Rotasız bir gemi gibi, gideceği yolu bulamıyor,
Âdemoğlu dediğimiz kişiler.
*
Sadece doğru yolda olduğunu düşünüyor, fütursuzca
zihni işgale uğramış şahsiyetler. Değerler kokuşmuş, tuz
kokmuş, temiz değil hiçbir şey.
*
Kirlilik sarmış her yanı, en çokta kirleten, hiç
temizlenmeyen temizlenemeyen, diller olmuş bu
devirde.
*
Kırıp dökmek, incitmek, hükümran olmuş, yaşadığımız
bu dönemde. Yüce gönüllülük kavramı, vitrin de bile
değil artık. Aç gözlülük, unutturmuş insana, insanlara,
yedi günlük bir ömre sahip olunduğunu.
*
Hoyratça kullanıyoruz, yaşadığımız yılları. Ömür
sürdüğümüzü zannediyoruz, esiri olduğumuz,
kavramların içinde, fütursuzca yuvarlanarak. En büyük
zenginlik, hâlbuki ulaşmaktır yüce Mevla'ya.
*
Orada ki en büyük zenginlik, gönül zenginliğidir, her
şeyin eşitlendiği o gün. Bütün özgün değerlerin,
karanlıkta kaldığı bir zamanı yaşıyoruz, aydınlıkta
olduğu varsayılanlara bakarak.
*
Karanlıkların, aydınlatılması gerekir. Çünkü karanlığa
atılmıştır, gerçek duygular, gerçek değerler ve gerçek
insanlık.
*
Toplum olarak, avunuyoruz, aydınlıkta olanları gerçek
sanıyoruz, aslında kendimizi kandırıyoruz. Her şey aslına
rücu ettiğinde, gerçeğin ortaya çıkacağını, karanlıkların
aydınlanacağını, biz tabi ki biliyoruz.
*
Büyük sevgileri, yüreklerinde taşıyan insanlar ile çöl
deryasına hapsolmuş kalpler, gerçek terazi ile
karşılaşacaklar, hakka yürüdüklerinde.
*
Gerçek şu ki; çöle hapsolmuş kalpler, bilmeliler, o
hapisin anahtarı, iyilikte, sevgide.