Ortalık birden bire sarıya büründü, suyun daha soğuk olduğunun tadına vardık.
*
Taşlar ağır, sırtımızdaki hayatın yükü çekilmez oldu. Çoktan unuttuk yaz başında yeşile çalan çiçeğin kokusunu…
*
Biliyor muyuz acaba hep aklımıza ayrılıklar gelir, ayrılıkların ardından acıklı öyküler.
*
Yaşam da böyle bir şey işte, başlarken bir yerden sona doğru geldiğini inanıverirsin. Gerçek bu dün gördüklerin bugün yok, bugün gördüklerin yarın ne olacak kim bilir.
*
Ama hep gülelim öyleyse, ömrün geri kalanında yaşama bir çalımda bizler atalım.
*
Kış geldiğinde yaz’ı, yaz geldiğinde sonbaharı özlersin ya, neyin hasadını yapacağın belli olmaz çoğu zaman.
*
Aklımızda kalanların bir çetelesi yok zaten, tıpış tıpış kaçıp gidenlerin harman yerindeki buğday tanesinden ibaret olduğunu unutma..
*
İlk sevdiğin günü düşün, ilk sevildiğin günüde.
*
Gökyüzünün her daim aydınlık, bir çıkış kapısı olduğunu unutma.
*
Birkaç gün önce sakladığın resmin sararmış kısmı o günlerden sana kalan hediye biliyorsun, o ayrılık şarkıları ve sen ayrılırken dudağından dökülen hüzünlü şarkılar belirir içerisinde insanın.
*
Yaşamın içinden kopup geldiğin an ve birkaç kez içinden gülümsemeyi döktüğünde;
*
Bulutları gözyaşlarınla birlikte götürdüğünde, hiç durmadan aralıksız özgürlüğün tadına vardığında..
*
Solmuş çiçekleri yeniden derdiğin anda, hiç kimseden çekinmeden doğru yolda ilerlediğin gün..
*
Birikmişlerinde hesabını göreceksin unutma.
*
Yoksa hayat savrulup gitmeyle tükenecek değil ya;
Tükenmişliğin ardından sana da dönecek bilesin.
*
Hazırım dediğinde yaşam yeniden başlıyor bilesin, ilk kez gördüklerine şahit olacaksın kimi zaman,
*
Bu savrulup gelen sen değilsin,
En üstte bir karede işte, işte o gördüğün umut sensin.
Tıpkı biçilen, dövülen, lokma olacak hasat zamanının müjdecisi gibi gerçekleri göreceksin…