Elinin cebinde olduğunu düşün. Ankara'da Kurtuluş Parkı'nda, sonbahar yaprakları arasında.
*
Hafifçe titreten bir soğuk, seni yokluyor. Sararmış yapraklar, güneş rengine dönüş adeta.
*
Miatlarını doldurmuş, veda etmişler yaşadıkları dallara, o dalların bulunduğu ağaçlara. Yeni yapraklara hazırlanmakta ağaçlar.
*
Yapraklar hüzünle bakmaktalar, kopup düştükleri ağaçlara. O yüksekte duran, ulaşmakta zorluk çektiğimiz yapraklar, artık ayaklarımızın altında.
*
Kurtuluş Parkı'nda çimler sararmış. Ara, ara yeşiller görünüyor, sararmış olanların arasında.
*
Onlar da veda edecek, sararak Kurtuluş Parkına. Ağaçlar çıplak kalmış, bu mevsimde, Kurtuluş Parkı'nda. Kuşlar bir başka görünüyor bu mevsimde, hayatı anlatan, bu parkta.
*
Saklanamıyorlar, dalların, yaprakların arasına. Sanki her şeyin üzerinden, gizlilik örtüsü kalkmış gibi.
*
Her şey olduğu gibi görünüyor. Bu mevsimde, bu parkta. İnsanlar da böyle değil midir, çok bağlıyızdır hayata, çok canlıdır, yüzümüz, gözümüz, belli bir zamana kadar.
*
Hayatı doyasıya yaşarız yaşamın bir evresinde, koyu yeşil yapraklarının, dallarda arz-ı endam etmesi gibi.
*
Hani o ilk gençlik yılları, koyu yeşil yapraklar gibi, hayata tutunduğumuz o dönem. Sonra yavaş yavaş hüzünler başlar.
*
Cephe savaşları başlar. Yaşımız ilerledikçe, açılan savaş cephelerinin sayısı artar. Zaman öyle hızlı geçmeye başlar ki, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalamaktan, yorulmaz.
*
Lakin sen artık bir savaş gazisisin bir yerde. Mücadelenin tüm izleri, yüzüne, gözüne, tüm bedenine yansımıştır, bir zaman sonra. Saçlarına kar yağmış gibi olur. Alacalı hale dönüşmüştür.
*
Saçlarının, bir kısmı beyaz, bir kısmı siyah. Eskisi kadar canlı değilsindir artık. Değişiklikleri, sürprizleri, sevmez hale dönüşürsün.
*
Yüzünde, susuzluktan çatlamış toprak görüntüsü görülmeye başlar, bir süre sonra. Gözlerinin akları sarıya çalmıştır bir parça, güneş rengine dönmeye başlamıştır adeta. Yılların yorgunluğu, derin izler bırakmıştır hayatında.
*
Görmüş, geçirmiş, geçen zamanları ve savaşları çok defa selamlamışsındır sen. Yavaş yavaş hayattan çekilme zamanı, yaklaşmaktadır.
*
Vücudumuzda ağrılar başlamıştır. Romatizmalar sızlatmaya başlamıştır, dizlerimizi. Eskisi gibi koşar adım gitmiyorsun, artık bir yerlere.
*
Yeşili kaybolmaya başlayan, yapraklar gibi. Senden büyük bazıları için hak vakii olmuş artık. Onları ve yaşamlarını, daha iyi idrak ediyorsun.
*
Geçen günleri yad etmek gibi, kaybedilen savaşlara, buğulu gözlerle bakmak gibi, tuhaf bir halde buluyorsun kendini.
*
Bir kısmı dökülmüş yapraklara, daldayken, ben de geliyorum yalnıza diyen yaprak gibidir, bir bakıma insan. Yaşlılarımızın gidişini görür, hayıflanırız bu duruma.
*
Gençlik yıllarındaki gibi, uzak değildir artık hiçbir şey. Hayat dediğimiz daldan, kopuk düşmeye ramak kalmıştır.
*
Sararmış çimliler arasında, sarıya çalan çimler gibi durur insan, sonbahar yaşında. Ha koptu, kopacak dalından.
*
Aslında gitmek istemek de haklı insan, diğerlerinin yanına. Çünkü vermiştir, mücadeleyi sonuna kadar.
*
Dalda kalmak külfettir o insana. Yük olmaktadır artık, dallar yaprağa. Bir özlem halini almıştır, hayat denen daldan kopup, düşmek toprağa.
*
Belki toprakta da yeni mücadeleler yaşanacaktır kim bilebilir. Lakin hayat dediğimiz dalda, verilen mücadele, tamamlanmıştır bir bakıma.
*
Özlem güneşin, rengini kucaklamaktır. Güneş olmuşlarla beraber olmaktır, vesselam.